Suyun hayatımızdaki yerinin önemine dikkat çeken TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi “Yaşamı ve suyu korumak için mücadeleye devam ediyoruz” dedi.
Yaşamın temel kaynağı olan Suyun önemine dikkat çekmek amacıyla, 1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmesinden bu yana, her yıl farklı temalarla değerlendirilen 22 Mart Dünya Su Günü’nün 2022 yılı Teması; 2022 yılında ‘’Yeraltı Suyunu Görünür Yapmak’’ olarak belirlendi. Günümüzde 1,6 milyar kişinin ekonomik su kıtlığı çektiği, yani su kaynaklarının iyi yönetilememesi nedeniyle yeterli ve sağlıklı suya ulaşamadığı dünyamızda, 2030 yılında dünya nüfusunun %40’lık bir bölümünün su kısıtı ile karşı karşıya kalacağı öngörülmekte… Yıllık tüketilebilir su potansiyeli ise 112 milyar m3 olan ülkemizde kişi başına tüketilebilir su potansiyeli 1.519 m3 civarında olup, bu değer “su azlığı” yaşanan bir ülke olduğumuzu ve bu değerin 2030 yılında 1000 m3 olacağı öngörülmekte, “su fakiri” ülkeler sınıfında olduğumuzu göstermektedir.
Her yıl Su Gününde kurumların gerçekleştirdiği faaliyetlerde suyun yaşamsal önemi vurgulanmasına karşın su miktar ve kalitesine yönelik artan tehditler; kısıtlı su kaynaklarımızın ve mevcut kirliliğin görmezden gelindiğini göstermektedir. Ülkemizdeki kentleşme, sanayi, madencilik, tarım ve diğer yatırım süreçleri ile ilgili politika ve uygulamalara baktığımızda; arazi planlamasının yapılmadığı, orman alanları, doğal karakteri korunması gereken alanlar, meralar, tarım, alanları ve sulak alanların kaybedildiği, vasfının yitirildiği, doğal varlıklarımızın tahrip edilerek yok edildiği “ekolojik yıkım” olarak tanımladığımız bir süreçte; 25 su havzasında yüzeysel sularımızın yaklaşık %70‘inin, yeraltı sularımızın %40’ının kirli olduğu bilimsel veriler ve kamunun raporları ile ortaya çıkmaktadır.
Nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, doğal varlıkların kontrolsüz tüketimi, ormansızlaşma ile birlikte ve buna bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği süreçlerinin getirdiği baskılar nedeni ile su kısıtlılığının artması, kaynakların tükenmesi, kirlilik, aşırı doğa olayları Dünyada ve ülkemizde de yaşam için tehdit oluşturmaktadır. Özellikle ülkemizdeki sanayi ve nüfusun yoğun ancak su kaynaklarının kısıtlı olduğu büyük kentlerimize yönelik planlama süreçlerinde, tarım ve orman alanlarının kaybedildiği, sanayi ve konut alanlarına dönüştürüldüğü, alan kullanımına yönelik çeşitli faaliyetlere verilen izinler ile birlikte gelen nüfus yükü değerlendirildiğinde, bu çevresel yükü karşılayacak su kaynaklarımızın olmadığı ortadadır. Dolayısı ile son günlerde gelen yağışlar ile barajlardaki doluluk oranlarında iyileşme görünse de bu uzun vadeli ve sürekli bir çözüm olarak görülmemelidir. Ülkemiz ve tüm kentlerimizde olduğu gibi İzmir’de de su havzalarının, su kaynaklarının çok daha etkili biçimde korunmasına, temiz ve sağlıklı su ihtiyacını karşılamak üzere akılcı yatırımlara ve yeni su kaynaklarına acilen ihtiyaç vardır. İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarını en iyi şekilde yönetirken, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmek için gerekli yatırımları geç olmadan yapmalıdır. Temiz suların evsel veya endüstriyel amaçlı kullanılmasından sonra oluşan atıksuların arıtıldıktan sonra yeniden kullanılması, tarım ve sanayi amaçlı kullanılan suyun doğru ve etkin kullanımı ve yönetimi ile enerji yönetimi artık su yönetimin olmazsa olmaz bir parçası olarak düşünülmeli ve konunun uzmanı olan kişiler ile Su Yönetimi süreci planlanmalı, kentin planlanmasına yönelik planlar ve yatırımlarda su yönetimi süreci de dikkate alınmalıdır.
Kentimizde ise içme suyu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfus % 75, Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfus % 99 olarak görülmektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde gerekli içme ve kullanma suyu, barajlar ve yeraltısuyu kuyularından sağlanmaktadır. İZSU verilerine göre, 2021 yılında temin edilen suyun yaklaşık % 42,2 si yeraltı, yaklaşık %57,8 si yüzeysel su kaynaklarından sağlanmıştır. İzmir Kentinin su ihtiyacını karşılayan kaynakların miktar ve kalite olarak sürdürülebilirliğinin sağlanması, korunması büyük öneme sahiptir. Yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarımızın bulunduğu bölgelerde alan kullanımına yönelik baskılar ve kirlilik tehdidinin yanında iklim değişikliğinin getireceği süreçlere de kentin hazır olması gerekmektedir. DSİ ve TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2018 yılı itibariyle çekilen suyun %71,4’ünün tarımsal sulamada, %18,3’ünün sanayide kullanıldığı, %10,2’sinin içme ve kullanma suyu olarak tüketildiği görülmektedir. 2018 yılına ait TÜİK verileri incelendiğinde, sanayi sektöründe 2,9 milyar m3 suyun çekildiği görülmüştür. Suyun kullanımına yönelik OSB’ler (organize sanayi bölgeleri) incelendiğinde, 2018 yılında 185 milyon m3 suyun çekildiği ve bunun %44,9’unun kuyulardan elde edildiği görülmektedir. 2020 yılı nüfus verilerine göre nüfusu yaklaşık 4 milyon 394 bin 694’e ulaşan İzmir`de, İZSU Genel Müdürlüğü tarafından 23`ü Avrupa standartlarında arıtım yapan ileri biyolojik, 38’i biyolojik ve 6 tanesi doğal arıtma olmak üzere toplam 67 arıtma tesisi ile atıksu arıtma hizmeti verilmektedir. Atıksu arıtma tesislerinde arıtılan atıksuyun 97.05’i ise Avrupa standartlarında arıtım yapan ileri biyolojik atıksu arıtma tesislerinde arıtılmış, kalan yaklaşık yüzde 3’ü biyolojik ve doğal arıtma tesislerinde arıtılmıştır. İzmir halen, 23 ileri biyolojik atıksu arıtma tesisi ile ülkemizde Avrupa standartlarında arıtım yapan en fazla tesise sahip olan kent olduğu gibi, ülkemizde kişi başına Avrupa standartlarında en fazla atıksu arıtımının gerçekleştirildiği kenttir.
Arıtma Tesisleri ve yatırımları ile TÜİK verileri kapsamında başarılı olan İzmir, kentin yoğun yapılaşmasına yetişemeyen altyapı eksiklikleri ile de karşı karşıyadır. Geçmiş yıllarda yaşanan koku sorunu ile birlikte, aşırı yağışlar sonucu oluşan su taşkınları bunun en acı göstergesi olmuştur. Benzer süreçlerin tekrarlanmaması için İdarenin planlama ve uygulamaya yönelik çalışmaları geliştirmesi gerekmektedir. İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarını en iyi şekilde yönetirken, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmek için gerekli yatırımları geç olmadan yapmalıdır. Temiz suların evsel veya endüstriyel amaçlı kullanılmasından sonra oluşan atıksuların arıtıldıktan sonra yeniden kullanılması, tarım ve sanayi amaçlı kullanılan suyun doğru ve etkin kullanımı ve yönetimi ile enerji yönetimi su yönetiminin olmazsa olmaz bir parçası olarak düşünülmeli ve konunun uzmanı olan kişiler ile Su Yönetimi süreci planlanmalı, kentin planlanmasına yönelik planlar ve yatırımlarda su yönetimi süreci de dikkate alınmalıdır.
“Gördes Barajından su temini sağlamak üzerine bir planlama yapıldı”
İçme suyu ve Atıksu arıtma tesisleri sayısı ve kalitesi ile Ülkemizin diğer kentlerinden önde olan İzmir Kentine bardağın diğer tarafından bakıldığında ise yeterli suya sahip olamadığı için kilometrelerce ötedeki Gördes Barajından su temini sağlamak üzerine bir planlama yapılmıştır. Bir taraftan kilometrelerce öteden yüksek maliyet ve işgücü harcanarak su temin eden İzmir; gelecekteki su kaynağı olan Çamlı Baraj Havzasında altın madenciliğinin getirdiği kirlilik riski ile karşı karşıyadır. Kentte su yönetiminden sorumlu kuruluşlar olan İZSU ve DSİ gelecekteki su kaynakları için farklı yaklaşımlar sergilemektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZSU, Çamlı Barajını zorunluluk olarak görürken, DSİ Baraj yapımını öngörmemektedir. Kentin Su Yönetiminden sorumlu iki kuruluş politikaları İzmirliyi sağlıklı suya ulaşma konusunda tehlikede bırakmaktadır. Bununla birlikte maden işletmesinin mevcut hali ile yarattığı kirlilik mahkeme kararları ve bilirkişi raporları ile ortaya konulmuş ve ÇED Kapasite Artışına ilişkin ÇED Olumlu Kararı İptal edilmişken; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından tüm bu aşamalar göz ardı edilerek ÇED Kapasite Artışına ilişkin ÇED süreci yeniden yürütülmüş ve ÇED Olumlu Kararı yenilenmiştir. Efemçukuru, İzmir Kenti Yerel Yönetimi tarafından Kentin Su Kaynağı olarak tanımlanmaya devam ederken, tüm itirazlara rağmen Merkezi İdareler tarafından kirlilik riski ile baş başa bırakılmıştır.
Manisa’ya içme-kullanma suyu sağlamak üzere inşaatı devam eden Gürdük Barajı ve İzmir kentine içme-kullanma suyu sağlanması planlanan Başlamış Barajı olmak üzere, bölgenin en büyük iki kentine hizmet verecek olan Başlamış Çayı havzasında, Gördes’te nikel Madeni İşletmesinin yarattığı riskler devam ederken, madenin kapasite artışı talebi onaylanmıştır. Ayrıca, yıllık 1 milyon ton sülfürik asit üretecek olan sülfürik asit fabrikası için de ÇED süreci de olumlu tamamlanmıştır. Konuyla ilgili olarak Odamızın da davacı olduğu hukuki süreç devam etmektedir.
Diğer taraftan; Kentimizde Gediz, K. Menderes, Kuzey Ege, Gördes Havzalarını değerlendirdiğimizde kalite ve miktar olarak bulunduğu durum; su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilemediği ve acil planlama ve yönetim süreçleri gerçekleştirilemezse geri dönüşü mümkün olmayan noktalara ilerlediğinin de bir göstergesidir. Kentimizin İçme suyu kaynağı olan Tahtalı Baraj Havzası, İZSU Yönetmelikleri ile koruma altında tutulmaya çalışılırken, havzadaki kentleşme ve sanayi baskısı, mevzuat değişiklikleri ile koruma kapsamının yumuşatılmasına neden olurken yaşam kaynaklarımızın da bu baskılara feda edilmesinin önünü açacaktır. Bu noktada söz konusu mevzuatların yaşamsal kaynağımız olan su varlıklarımızın miktar, kalitesinin korunması, iyileştirilmesi ve doğru planlama süreçleri ile sürekliliğin sağlanması yönünde planlama, uygulama ve denetim mekanizmalarının birlikte uyum içerisinde ve güçlü olarak işletilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yorumlar